Grifon; sıkça kafası kartal, gövdesi aslan, bazı zamanlar kuyruklu, pençeleri uzun ve çoğu zaman kanatlarıyla tasvir edilen bir yaratıktır. Orijin olarak, Grifonun Mısır civarlarında ortaya çıkmış olduğu düşünülmektedir. Antik Mısır kültünde insan gövdeli, hayvan başlı varlıklar Osiris, Anubis, Horus vb. gibi tanrıların tasvirleridir. Mısır’da olduğu gibi pek çok kültürde bu gibi varlık-cin ile karşılaşılır: Suriye, Anadolu, Antik Yunan… Bir başka görüşe göre Grifonun olası kökeni MÖ 2000 Suriye’sidir ve bu tarihten sonrasında Mezopotamya ve Yakındoğu’ya yayılmış olduğu belirtilir. Yakındoğu vasıtasıyla Grifon, MÖ 2000’li yıllarda Anadolu’da da ortaya çıkmış ve bilhassa mühürler üstünde tasvir edilmiştir.

Grifon ve benzeri melez varlık düşüncesi aslen çok daha öncesinden bu yana sanat eserlerinde rastlanan bir tasvirdir. MÖ 21.000’e tarihlendirilen kuş başlı kadın figürü olan Lespugue Tanrıçası ilk rastladığımız örneklerindendir. Bu melez yaratıklar, Anadolu’da bilhassa kuş ve insan karışımı oluşumlardan meydana gelen figürler olarak karşımıza çıkmaktadır. Batman ilimizdeki Nevali Çori Tapınağı’nda bulunan bir totem dikmesi, kuş ve insan figürü ile şamanik kültürün bir getirisidir. Benzer biçimde Göbeklitepe’de (Urfa) kuş-insan olarak bilinen bir heykel bulunmuştur. Hayvan figürlerinin insan ile ilişkilendirilmesi, o hayvana ilişkin özelliklerin insana aktarıldığının ve insanı daha kuvvetli -insanüstü- bir varlık haline getirdiği düşünülen bir olgudur. Günümüzde dahi Bilhassa Kazakistan ve Moğolistan’ın batısında hayvanların gücünün insana geçebileceği inanışı hala yaygındır. Bunlar arasında kartal, kutsal olarak inanılan hayvanların en önemlisidir, bu bölgelerde kartal beslemek ve kartallarla avlamak mühim bir uğraşıdır. “Yakut Türkleri” kartal gördüklerinde kurban keserek etinin bir miktarını kartala sunmuşlardır.

Antik Mısır’da güneş kültü büyük ehemmiyet taşır. Grifon da güneş tanrısıyla ilişkili biçimde, tanrının ışığı meydana getirmesine yardımcı olur. Bununla beraber ölüler diyarında ölülere yeniden dirilişte rehber olarak Horus da grifon özelliklerini taşır. Bir başka betimleri ise kralların ardında onu korur vaziyette yer alır. Yunan sanatında grifon, değişik tanrılara birlikte rol alır. Sikkeler üstünde rastlanan grifonlar daha ürkütücü şekilde Yunan sanatının özelliklerini taşır.

Tüm bu dönemler süresince ve pek çok sanat dalında tasvir edilen Grifon figürlerinin belli bir bir cinsiyet özelliği taşımadığı anlaşılmıştır. Duvar resimleri ve meydana getirilen tasvirlerden de görüldüğü üzere, bu melez varlıkların maske takmış insan figürleri olabileceği fikri ağır basmaktadır. Muhtemelen dini ritüellerin bir parçası olarak kutsal sayılan veya gücünün kendine transfer olacağına inanılan hayvanın simgesel maskesini edinerek onun tüm gücüne haiz olunacağına inanılmıştır. Bir kartalın keskin görme yeteneğinin, pençeleriyle avını tutma becerisinin, bir ayının kuvvetli kaslarının, aslanın ürkütücü kükreyiş sesi ve keskin pençelerinin bir insanda toplanması, ona inanılmaz bir güç katar. Doğanın enerjisini elinde bulunduran bu melez varlığın mukaddes olduğuna ve hatta ilahi özellikleri barındırdığına yönelik bir inanış gelişir. Mezopotamya ve Suriye bölgelerinde de yaygın olarak görülen bu fikir, Anadolu’da Tecim Kolonileri Çağı’ndan bu yana yaygın bir halde görülmeye başlamıştır. Hititler zamanının dini ritüellerinde hayvan maskelerinin takıldığı bilinmektedir. Bu figürlerin Nazi mühürlerinde de sıkça görülmesi, söz konusu özelliğin Hitit inanışına buradan geçmiş olabileceğine işaret eder.

Hitit İmparatorluğuyla ilgili Şarkışla merasim baltası üstünde, dağ tanrılarının en uç tepesinde, üç adet kartal adam (grifon) yer alır. Hatay şehrimizde (Alalakh) Orta Demir Çağı-Geç Tunç Çağı’na ait olan çocuk mezarlarının birinde, silindir mühür üstünde, diz çökmüş bir tanrı ile karşı karşıya duran kanatlı bir sfenks ve kanatlı bir grifon yer alır. Demir Çağı’nda, Kültepe’de grifon simgesinin kullanımı devam etmektedir. Orta Anadolu’da yükselen Kerkenez Dağı üstündeki bir Demir Çağı kentinde, bir anıt içerisinde bulunan, kırık parçalar arasında bir kanatlı grifon kabartması ele geçmiştir. Bu yerleşim yerinde, Frig lisanında yazılı eserlere rastlanmıştır. Demir Çağı’nda yer edinen son dönem Hitit şehir devletlerinde ele geçen orthostatlar (dikey-büyük taş levha) üstünde grifon betimlemelerine denk gelinmiştir. Bu dönemde diğer melez varlıkların da bu orthostatlar üstünde tasvir edilmesi, devrin sanat ve dini inanışıyla ilgili mühim bilgiler sunar.

Görsel kaynağı: http://www.turkkozmolojisi.com/

Urartular, sıkça tanrılarını insan görünümünde tasvir ederken, bu tarz şeyleri hayvan veya kuşların bazı hatlarına benzeterek betimlemiştir. Bazı tanrı figürleri; insan vücutlu, hayvan başlı fantastik varlıklar olarak da resmedilmiştir. Urartu sanatı da Sakçagözü grifon örneklerinden esinlenilmiş ve sonraki zamanlarda İskit sanat tarzını etkilemiştir. Beyşehir Gölü’nün güneybatı kısmında yer alan Kubad-Abad, MS 1226-1236 yıllarında, Sultan Alaeddin Keykubad tarafınca külliye olarak inşa ettirilmiş, bu alanda bir çini üstünde grifon figürü işlenmiştir.

Koruyucu varlık-cin olarak adlandırılan grifonun, çağlar boyu kutsal varlıklar içinde yer aldığı eserler vasıtasıyla anlaşılmıştır. Ilk olarak mitolojik ögelerle beraber maske takmış insan biçiminde olduğu anlaşılmış ve yakın tarihe kadar da simgesel görünümünü kazanmıştır.