Her zaman yaptığımız gibi hayat serüveninin devamı için kalktınız, adeta kısır döngü gibi işleyen, aslında doğanın bize sunduğu barınma,giyinme ve beslenme ihtiyaçlarınız için işinize gittiniz rutininizi sonlandırdıktan sonra yatağınıza geçtiniz güzel bir uykunun ardından kalktınız fakat o da ne insani fonksiyonlarınız deyim yerindeyse “takır takır” işlemesine rağmen öldüğünüzü hissediyorsunuz! İşte bu sendromun adı Cotard Sendromu ismini isim babası olan Fransız Cotard’dan almış (Jules Cotard). Halk arasında ise bilinen ismi ile Yürüyen Ceset Sendromu” Hastalık okuduğumuz mini senaryoya göre hastanın tüm fonksiyonları işlemesine rağmen kendisinin öldüğüne kendini inandırması.

Sendromun en kötü etkisi ise insanların kendini ölü hissetmesinden dolayı inancını kaybetmesi ve intihara yönelmesi.Hasta hayatının boş olduğunu,tüm amaçlarının yersiz olduğunu, hiç bir amacı kalmadığını ve her şeyini kaybettiğini kendine devamlı telkin eder. Hasta bu kadar olumsuzluğun arasında artık güçlü kalamamaktadır. Güçlü kalmayı başaramayan hasta artık tüm ümitlerini keser ve kendisinin yürüyen bir ceset olduğunu düşünür. Hasta bu düşünceye kendini kaptırır ve profesyonel bir yardım olmadan ise kendine gelmesi mümkün değildir. Öyle ki hastalığı ilerleyen kişiler günler günleri takip ettikçe kendisinden çürümüş et kokusu geldiğini söyler ve teninde kurtların gezdiğini onları günden güne erittiğini söylerler. Hastalık tıbbi olarak şizofreni ve bipolar bozukluklar ile doğrudan bağlantılıdır. Hastalar hastalığın son evresinde ise beyinlerinin tamamen öldüğünü bu yüzden yaşamlarının onlar için ve diğer kalan herkes için bir anlam ifade etmediğini, bu yüzden intiharın onlar için tek çıkış olduğunu düşünürler. Hastalığın görülme yüzdesi bir hayli düşük, hastalık genelde insanların ergenlik gibi kopma noktalarında ortaya çıkıyor.

Hastalığın esirinde olan İngiliz adam Graham bir gün uykusundan uyandı nefes almasına rağmen hayatta olmadığına inandı. Doktorların Graham’a yürüyen ceset sendromu teşhisi koyması çok uzun sürmedi, bu nadir görülen hastalık İngiliz adamı pençesine almıştı. Fakat hastalığın son evrelerinde olan Graham kesinlikle doktorlara inanmadı ve kendisinin ölü bir adam olduğunu iddia etti. Doktorların hiç bir çabası onu vazgeçiremedi ve hayatını sonlandırmak için elinde bir elektrikli alet ile banyoya girdi fakat evin diğer sakinleri Graham’ı durdurarak bir bakıma hayatını kurtardılar. Sendrom bu başarısız intihar teşebbüsünden sonra daha da güçlendi. İngiliz Graham doktorlara beyninin öldüğünü boşa uğraştıklarını bile söyledi. Graham bir süre sonra yemek yemeyi kesti ağzına lokma dahi sürmüyordu, sigara gibi alışkanlıkları olan Graham bunları da terk etmişti. Böylesine kritik şeylerden vazgeçen Graham’ın cevabı ise kesin ve netti; “Ölü bir adamım yemeye ve diğer alışkanlıklarıma ihtiyacım yok.” Graham uzun uğraşlar sonucunda yavaş yavaş normale döndü en azından yaşadığına inanıyor.

Hastalığın Tedavisi Mümkün mü?

Ölüm korkusu hisseden insanlarda daha çok görülen bu hastalığın tedavi yöntemleri mevcut. İlk evrede tedavi yöntemi olarak hastaya ilaçlar ve psikolojik destek verilir. Yakınları da tedavide çok önemli rol oynamaktadır. Yakınların telkinleri ve desteği çok önemlidir. Başlangıçtan sonraki evrelerde ise tedavi yöntemi biraz sancılı bir dönem. Bu dönemde hastanın beynine direkt olarak elektroşok verilir. Aşırı ilerleyen evrelerde ise şuan ki tıp şartları yetersiz kalıyor kesin bir tedavi yöntemi bulunmamakta. Yapılabilecek tek şey hastayı kontrol atında tutmak.